Makaleler

İDAREYE BAŞVURUNUN ZORUNLU OLDUĞU HALLER

 

İCRA TAKİBİ BAŞLATMADAN EVVEL İDAREYE BAŞVURUNUN ZORUNLU OLDUĞU DURUMLAR

İdare aleyhine açılan her türlü davada , kurum aleyhine hükmedilen asıl alacak ile vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin tahsili  alacaklı veya vekilinin  talebi üzerine idareye başvurma zorunluluğu olmadan tahsili mümkündür.  Ancak bazı özel kanunlarda  yer alan düzenlemeler gereği idare aleyhine açılan davalarda hükmedilen alacakların  tahsili için icra takibi başlatmadan önce idareye yazılı olarak başvurulmasını zorunludur.

 

Özellikle adli yargıda idare aleyhine hükmedilen alacakların tahsili bakımından idareye yazılı başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. İdare aleyhine hükmedilen  asıl alacak, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin tahsili amacıyla doğrudan icra takibi yoluna başvurulabilir.

Yargı kararlarına baktığımızda; Alacağın tahsiline yönelik  idari kuruma yazılı herhangi bir başvuru yapılmaksızın icra takip başlatılmasının yasal dayanağının olmadığından bahisle idare tarafından yapılan icra şikayet davalarının reddedildiğini görmekteyiz.

 

Emsal Yargıtay Kararı:

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ‘nin 2013/5219 E. 2013 8784 K. ve 10.6.2013 tarihli kararında

“DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davalı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

 

KARAR : Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/39 E. 2012/433 K. sayılı alacak ilamı borçlu aleyhine takibe konulmuş olup borçlu vekili icra Mahkemesi’ne başvurusunda; müvekkili İdareye 6352 sayılı Yasanın 58. maddesi ile 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/2 maddesindeki değişiklik kapsamında alacağın tahsiline yönelik herhangi bir başvuru yapılmaksızın takip başlatılmasının yasal dayanağının olmadığını, bu nedenle takibin iptalini talep etmiştir.

Mahkemece, alacaklının, borçlu kuruma belirtilen usule göre başvurusu bulunmadığı, banka hesap numarası bildirilmediği, 30 günlük süre beklenmediği, ön şart yokluğundan şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmiştir.

6352 sayılı Yasanın 58. maddesi ile değişik 2577 sayılı Yasanın 28’inci maddesinin ( 2 ) fıkrasına göre “… Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı İdareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur…” Ancak 2577 sayılı Yasanın 1. maddesi uyarınca; “Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, idare Mahkemeleri vc Vergi Mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabi …” olup, bu nedenle İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/2. maddesindeki bu değişikliğin adli yargı mahkemeleri tarafından verilen ilamların infazında uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Mahkemece bu yöndeki şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve 6100 sayılı HMK’nuıı Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4 ( HMK. m. 297/ç ) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 10.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. “

 

 

     ZORUNLU OLDUĞU DURUMLAR

 

  • SGK Kurumuna Karşı Açılan Davalarda

 

İş Mahkemeleri Kanunun 4. Maddesine göre ; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurulması zorunludur. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır . Sosyal Güvenlik Kurumunun taraf olduğu her türlü davada, Kurum aleyhine hükmedilen asıl alacak ile vekalet ücreti ve yargılama giderleri, alacaklı veya vekilinin Kuruma ödemeye dayanak makbuz ve belgelerle birlikte yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği banka hesap numarasına, müracaat tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre geçmeden Kurum aleyhine cebri icra yollarına başvurulamaz. Belirtilen sürede ödeme yapılamaması hâlinde, söz konusu alacaklar genel hükümler dairesinde tahsil olunur.

 

Bu hüküm gereği yerine getirilmeksizin doğrudan ilamlı takip başlatılırsa ne olur?

 

SGK kurumuna yazılı başvuru şartı yerine getirilmeden ilamlı takip başlatılması usul ve yasaya aykırı olup, mahkemece, İcra Mahkemesi tarafından şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilir.

Yazılı başvuru şartı sadece SGK kurumu aleyhine hükmedilen idari davalar için mi geçerlidir ?

 

SGK kurumuna açılan tüm davalarda başvuru zorunluluğu bulunmakta olup  hem idari hem özel hukuk davalarında Mahkeme tarafından hükmedilen  alacakların tahsili için SGK kurumuna yazılı başvurma zorunluluğu vardır.

 

Bu hüküm gereği yerine getirilmeksizin doğrudan ilamlı takip başlatılırsa ne olur?

 

SGK kurumuna yazılı başvuru şartı yerine getirilmeden ilamlı takip başlatılması usul ve yasaya aykırı olup, mahkemece, İcra Mahkemesi tarafından şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilir.

 

Yargıtay emsal kararlarında “kuruma yazılı müracaat bulunmadan doğrudan cebri icra yoluna başvurulamayacağı “hususun altı çizilmektedir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin  09.10. 2017 Tarih ve 2015-10237E. 2017-12426 K.  Sayılı Kararında “ 1.09.2014 tarih ve 29116 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6552 Sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun’un 38. Maddesiyle değişik 5502 Sayılı Kanun’un 36/2. maddesi, “Kurumun taraf olduğu her türlü davalarda, Kurum aleyhine hükmedilen asıl alacak ile vekalet ücreti ve yargılama giderleri, alacaklı veya vekilinin Kuruma ödemeye dayanak makbuz ve belgelerle birlikte yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği banka hesap numarasına, müracaat tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre geçmeden Kurum aleyhine cebri icra yollarına başvurulamaz. Belirtilen sürede ödeme yapılmaması halinde, söz konusu alacaklar genel hükümler dairesinde tahsil olunur..” hükmünü içermektedir. Anılan düzenlemede, ilamın adli yargı mahkemelerince verilip verilmediğine bakılmaksızın, Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine başlatılacak ilamlı takiplerde, öncelikle Kuruma müracaat zorunluluğu bulunmaktadır. Somut olayda, takibe 27.11.2014 tarihinde anılan Kanun’un yürürlük tarihinden sonra başlanmış ve davacı Kuruma herhangi bir başvuruda bulunulmamıştır. Bu halde, Mahkemece, zikredilen yasal düzenleme uyarınca şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.”

 

2-  İdari Yargıdaki İlamlar İçin İdareye Başvuru Zorunluluğu

 

6352 sayılı Yasanın 58. maddesi ile değişik 2577 sayılı Yasanın 28’inci maddesinin ( 2 ) fıkrasına göre  “İdari yargı kapsamında konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada 5 belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.”

 

Yine aynı kanunun 1. Maddesinde, Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, idare Mahkemeleri vc Vergi Mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabi  olacağı belirtilmiştir.

 

İYUK md. 28/1 şöyledir; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

 

Bu hüküm gereği yerine getirilmeksizin doğrudan ilamlı takip başlatılırsa ne olur?

 

İdareye yazılı başvuru şartı yerine getirilmeden ilamlı takip başlatılması usul ve yasaya aykırı olup, mahkemece, İcra Mahkemesi tarafından şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilir.

 

Emsal içtihatlar ;

Yargıtay 8. HD E: 2016/11846, K:2016/13507 -E:2016/13834, K:2016/12426 – E:2016/19687, K:2016/16005 – E:2015/1065, K:2015/8515, Erzurum BAM 3. Hukuk Dairesinin 16.02.2017 tarih E:2017/67, K:2017/75 sayılı kararı,  Sakarya BAM 8. HD Dairesi’nin  16.1.2019 tarih E. 2018/153 K. 2019/34 sayılı kararı , İstanbul BAM 20. HD Dairesi’nin  4.4.2019 tarih 2018/1046 E. 2019/764 K. sayılı kararı

 

İdareye yazılı başvuru şartı yerine getirilmeden ilamlı takip başlatılmasına ilişkin  yapılan İcra Mahkemesi şikayet dosyalarında  hangi hususlara dikkat etmek gerekir ?

 

İcra Mahkemesine yapılan şikayet dosyalarında  icra takibinin iptal  konusu edilmemesi için öncelikle idareye yazılı başvuru yapılıp yapılmadığına ve yasal süre olan 30 günün dolup dolmadığına bakılır.

 

Bunun dışında Yargıtay içtihatlarında  şikayetin duruşma açmaksızın dosya üzerinden karar verilmesi  bozma sebebi , istinaf Mahkemelerinde kararın kaldırılması sebepleri arasında gösterilmiştir.  Yargıtay , bu hususun altını çizmiş ve Anayasa’nın 36. maddesi ile düzenlenen  “iddia ve savunma hakkının kullanılmasına imkan tanınması ilkesi”ne aykırı bulmuştur. Bu yönüyle anayasa Mahkemesine de  silahların eşitliği  ve adil yargılanma hakkının ihlali sebebiyle başvuru konusu edilebilmektedir.

 

Emsal İçtihatlar

 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 26/1/2016 tarihli ve E.2015/24199, K.2016/1193 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

“Borçlu vekili, müvekkili Kurum aleyhine 6352 sayılı Kanun’un 38.maddesi ile değişik, 5502 sayılı Kanun’un 36.maddesinde belirtilen, idari başvuru yolu kullanılmaksızın, ilamlı icra takibi başlatılmasının kanuna aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek, takibin iptaline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmiş, hüküm alacaklı ve borçlu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

İİK’nun 18. maddesinde; İcra Mahkemesi’ne arz edilen hususlarda basit yargılama usulü uygulanır. Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek suretiyle de olur. Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasını ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir.

Somut olayda; Mahkemece duruşma yapılmadan dosya üzerinden karar verilmiştir. Ancak temyiz dilekçesine eklenen belge ile borçlu Kuruma başvuru yapıldığı iddia edilmektedir. Mahkemece, duruşma açılıp, tarafların delil ve belgeleri toplanarak oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile evrak üzerinden karar verilmesi isabetli değildir.”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 4/12/2012 tarihli ve E.2012/18443, K.2012/36081 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

“Öncelikle belirtmek gerekir ki; İcra müdürlüğünün takibin durdurulması işleminin iptali istemi, İİK.nun 16. ve devam maddeleri kapsamında şikayet olup, aynı yasanın 18.maddesinin 3.fıkrasında; “Kanunda açıklık bulunmayan hallerde icra mahkemesi iki taraf arasında duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını kendisi takdir eder” yasal düzenlemesine yer verilmiştir. HMK’nın 320/1. maddesine göre de, mahkeme, mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verebilecektir.

Ancak, olayımızda tarafların temyiz ve temyize cevap dilekçesinde yer alan iddia ve savunmalar dikkate alındığında, yalnızca icra dosyası incelenerek evrak üzerinde karar verilmesi mümkün olmayıp tarafların delilleri toplanıp değerlendirilerek bir karar verilmesi zorunludur. Kaldı ki, evrak üzerinde karar verilecek olsa dahi, şikayet dilekçesinin karşı tarafa tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması gerekmektedir. Aksi halde HMK.nun 27. maddesinde yer alan “Hukuki dinlenilme hakkı”na aykırı yargılama ile sonuca gidilmiş olur. Anılan maddeye göre, davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere, bu hak, Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Taraflar “silahların eşitliği ilkesi” gereği iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat hakkına sahiptirler. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere; taraflar duruşmaya çağrılmadan, bir başka deyişle taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasa’nın 36. maddesi ile düzenlenen “iddia ve savunma hakkının kullanılmasına imkan tanınması ilkesi”nin doğal bir sonucudur. Gerçekten de, savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’nın 36. maddesi ile HMK.nun 27. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece, davalı taraf, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir.”