Danışmanlık Talebi!
Hemen şimdi cevap vermeye hazırız! Danışmanlık almak için bize yazın.
Kişisel verilerin işlenmesine izin veriyorum ve kullanıcı sözleşmesi ile gizlilik politikasını kabul ediyorum.
Hakaret Suçu
Hakaret suçu Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesi ile 131. Maddesi arasında düzenlenmiş bir suç tipidir. Suç tipinin temel halinin yer aldığı 125. maddede yer alan düzenlenen haller yazımızın konusu haline getirilecek hem bu madde içeriği hem de bahsi geçen diğer maddelere ilişkin yazılar kaleme alınacaktır. Unutulmamalıdır ki her olay kendi içerisinde özgün bir değerlendirmeye tabi tutularak ilerletilmedir. O neden ile söz konusu değerlendirmeler temel bilgilendirme amacı taşımaktan öteye gitmeyecektir.
Suç tipinin aradığı kanuni şartlar değerlendirildiğinde gündelik hayat içerisinde suçun kolay bir şekilde işlenebilmesi birçok kişiyi bu suçun faili haline getirmektedir.
Hakaret
Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…)[49] veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.
Mağdurun belirlenmesi
Madde 126- (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.
İsnadın ispatı
Madde 127- (1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.
(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde, cezaya hükmedilir.
İddia ve savunma dokunulmazlığı
Madde 128- (1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.
Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret
Madde 129- (1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.
(3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
Soruşturma ve kovuşturma koşulu
Madde 131– (1) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır.
(2) Mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikayette bulunulabilir.
Hareket suçu kanuni düzenlemeden hareketle iki seçimlik hareket ile işlenebilir;
Hakaret suçunun oluşumuna sebep veren eylemler özü itibarı ile düşünce açıklaması niteliğindedir. Hukuk dünyası söz konusu düşünce açıklamasının ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kalıp kalmadığını tartışmaya devam etmekte ise de, yurttaşların müşteki veya sanık olarak karşılaştığı yargılamalar bakımından uygulamanın esas alınması sağlıklı olacaktır. Hakaret suçuna konu olan söz, yazı veya işaretlerin hakaret suçuna vücut verip vermediği hususunda en önemli husus bu söz, yazı veya işaretlerin toplumun geneli bakımından ne şekilde değerlendirildiğidir. Bu kapsamda kriteri objektif olarak kabul etmek ve eylemin içeriği gereği toplumda hakaret olarak değerlendirilip değerlendirilmediği esas alınmalıdır. Bu aynı zamanda kişinin gerçekleştirdiği eylemlerin sonuçlarını öngörebilmesinin hukuk devleti ilkesinin bir parçası olmasının doğal sonucudur.
Kanun lafzında aranan şartlardan olan onur, şeref ve saygınlığın rencide olması hali, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda toplumun genel yaşantısı içerisinde hakarete konu eylemin bu hali ortaya çıkarabilecek olmasıdır. İlgili suç bakımından suçun işlendiği yer ve zaman diliminde suçun konusu olan eylemin ortalama bir yurttaşın onur, şeref ve saygınlığını zedeleyeceği varsayımından hareket edilmektedir.
Somut bir fiil veya olgu, isnat edilen olayın doğruluğu veya yanlışlığı ispat edilebilir nitelikte olan iddialar bakımından geçerlidir. Örneğin “sen hırsızsın”, “sen katilsin” gibi doğrudan doğruya kişinin bir fiili gerçekleştirdiği veya gerçekleşmiş bir olayın öznesi olduğu iddia edilmesi halidir.
Diğer bir biçim olan sövme ise soyut değer yargısını ifade etmektedir. Bu soyut değer yargısının doğrudan mağdura yönelmesi ile suç tamamlanmaktadır. Söz konusu ayrımlar teorik düzlemde bir tartışma gibi görünse de uygulama içerisinde hangi tipin gerçekleştiğinin tespit edilmesi, savunma stratejisinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir.
Hakaret suçunun gerçekleşme biçimi bakımından kanun gösterdiği ikili ayrım vardır. Bunlardan ilki huzurda ikincisi ise gıyapta hakaret suçudur.
Mağdurun, duyu organları vasıtası ile doğrudan doğruya hakaret suçuna konu eylemi algılayabildiği hallerde hakaretin huzurda gerçekleştiği kabul edilmelidir. Buradaki ayrımın temel noktası mağdurun doğrudan doğruya muhatap kabul edilmesidir.
Gıyapta hakaret suçu ise, mağdurun duyu organları ile doğrudan doğruya muhatap olmadığı hallerde ortaya çıkmaktadır. Söz konusu suç tipinde mağdur hakareti üçüncü kişiler vasıtası ile öğrenmektedir.
Bu hallerde eylemin cezalandırılabilmesi için mağdur ve fail dışında üç kişinin hakaret eyleminin gerçekleştiği anda orada bulunması şartı aranmaktadır. İhtilat şartı olarak anılan bu unsur, zedelenen şeref, onur ve saygınlığın bu halde zarar göreceği karinesinden hareket etmektedir. Üç kişinin bu duruma şahit olmaması halinde suçun kanunda aranan şartlarının gerçekleşmediğinden bahisle, failin cezalandırılmaması gerekmektedir.
Hakaret suçunun işleniş biçimlerinin ayrımında diğer bir durum ise sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle söz konusu suçun işlenmesi halidir. İletişim aygıtlarının ve teknolojinin gelişmesi toplumsal ilerlemenin bir nüvesi olduğu gibi aynı zamanda suçların işlenebilmesini kolaylaştırmış. Kişilerle yüz yüze gelmeye veya belirli bir sosyalliğe ihtiyaç dahi duyulmaksızın sosyal medya platformları, mail, mesaj ve çeşitli yollarla hakaret suçunun işlenebilmesinin önü açılmıştır.
Bu kapsamda sosyal medya gibi teknolojinin ilerlemesi ile elde edilen kanallar ve geçmişten günümüze devam eden posta, mektup gibi araçların kullanımı ile bu suçun işlenebilmesi mümkünüdür. Kural olarak bu iletinin mağdura ulaşması, doğrudan mağduru hedef aldığının anlaşılabilmesi (matufiyet şartı) ve iletişim aracının kullanılması gerekmektedir. Bu halde hakaret huzurda gerçekleşmiş gibi cezalandırma yoluna gidilecektir.
Türk Ceza Kanunu, aynı eylemin doğurduğu sonuçlar bakımından toplum içerisinde yarattığı tahrifatı göz önüne alarak daha fazla cezaya hükmedilmesi gerektiği düşüncesi ile düzenlenmiştir. Hakaret suçunun nitelikli halleri de bu düşünce etrafında şekillenmiştir.
Suçun kanunlarla tanımlanmış ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde kamu görevlisi kabul edilen kişiye karşı işlenmesi nitelikli halin vücut bulabilmesi için ilk koşuldur. Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesindeki düzenleme ile kamu görevlisi de “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlanmıştır. Bu nitelikle haiz olan kimsenin tespiti için kamusal faaliyetin yürütülmesi esansında görevli olduğu ve bunun hukuki dayanağı tespit edilerek karar verilmelidir.
Diğer bir şart ise hakaretin kişinin gerçekleştirmekte olduğu kamu görevinden dolayı bu suçun mağduru haline gelmesidir. Başka bir değişle kişi kamu görevlisi olup gerçekleştirdiği kamu görevi sebebiyle hakarete uğramalıdır. Uğradığı hakaret görevi ile alakası olmayan, kişisel yaşantısı veya başka bir alana özgü kabul edilebilirse bu nitelikli hal uygulama alanı bulamayacaktır.
Bu hal hakaret suçu içerisinde istisna hali olup, takibi şikayete bağlı olmayan tek durumdur.
Söz konusu artırım sebebi Anayasa’nın 24. maddesinde yer alan din ve vicdan hürriyeti, 25. maddesinde yer alan düşünce ve kanaat hürriyeti ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti korumak amacıyla getirildiği kanaatindeyiz. Söz konusu anayasal koruma kişinin her türlü alana dair düşünce ve kanaatlerini açıklaması, değiştirmesi veya yaymaya çalışması hedef gösterilerek hakaret edilmesi halinde uygulama alanı bulacaktır.
Mensup olduğu din başlığı ise öze bir ayrıma tabi tutulmalıdır. Bu halin varlığından söz edilebilmesi için suçun mağdurunun bir dine mensup olması özel koşuldur. Kişinin herhangi bir dine mensubiyeti tespit edilemediği hallerde bu fıkra hükmü uygulama alanı bulamayacaktır. Diğer bir ayrım ise emir ve yasaklara uygun davranma hali olarak düzenlenen ve mağdur tarafından gerçekleştirilen veya gerçekleştirilmeyen eylemlerin varlığıdır. Son olarak ise bu eylemler sebebiyle hakarete uğradığının somut tespiti halinde bu hüküm gerekçe gösterilerek ceza miktarında artırıma gidilmesi mümkündür.
Bu hükmün uygulama alanı bulabilmesi için kişinin mensup olduğu din ve bu dine ait kutsal sayılan değerlerin belirlenebilir olması gerekmektedir. Bu anlamda genel eğilim, ilgili dinin herkes tarafından kutsal olduğu bilinebilecek nitelikte değerlerine yönelen hakaretlerin bu fıkra hükmüne dayanılarak cezalandırılabileceği yönündedir.
Aleniyet kavramı, hakaret eyleminin birden fazla kişi tarafından algılanabilir şekilde işlenmesi ve fakat bu kişilerin net olarak tespitinin mümkün olmadığı haller açısından geçerlilik kazanır. Diğer bir değişle fiilin belirli olmayan sayıda kişilerin duyabileceği/görebileceği yerlerde işlenmesi veya bu şartı tesis edebilecek araçların kullanımı suretiyle işlenmesi gerekir.
Örneğin kişiye sosyal medya üzerinden atılan mesajla suçun işlenmesi halinde TCK’nın 125. maddesinin ikinci fıkrası uygulama alanı bulacak iken, hesaptan paylaşılan bir gönderi ile işlenmesi halinde bu fıkranın uygulama alanı bulabilecektir. Burada söz konusu hakaret içeren eylemin kimler tarafından görüleceği değil, kimler tarafından görülebileceği olasılığı cezalandırılmaktadır.
Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine yönelen hakaretler bakımından kanunun özgü düzenlemesi gereği hakaret kurul görevlilerine karşı işlenmiş kabul edilerek zincirleme suç hükümleri doğrultusunda artırım uygulanır.
Hakaret suçunun ortaya çıktığı ve cezalandırılması gerektiği kanaatine ulaşılabilmesi için mağdurun belirlenebilir olması gerekmektedir. Bu durumda doğrudan kişiye yöneldiğinde şüphe bulunmayan haller bakımından tartışma yoktur. Fakat üstü kapalı bir şekilde mağdur kastedilerek veya isim belirtilmeden gerçekleştirilen hakaretlerde failin cezalandırılıp cezalandırmayacağı hususunda tartışma başlamaktadır.
İlgili tartışma da kanun koyucu tarafından sonlandırılmıştır. İsmin açıkça belirtilmemiş olmaması, hakaretin çeşitli dolayımlardan faydalanarak gerçekleştirilmesi hallerinde dahi mağdura doğrudan yöneldiğine dair duraksanmadan anlaşılabilir bir durum söz konusu ise hakaret suçunun gerçekleştiği kabul edilmektedir.
Hakaret suçunun gerçekleşme biçimlerinden birisi de yukarıda açıklandığı üzere somut fiil isnadıdır. Bu hallerin bazılarının cezalandırılmaması kanun koyucu tarafından öngörülmüş olmak istisna şeklinde düzenlenmiştir.
Bu kapsamda mağdura yönelen somut fiil isnadının, suç teşkil etmesi ve bu suç sebebiyle mağdurun kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı alması halinde fail cezalandırılmaz. Buradaki temel ayrım daha önce kesinleşmiş olan hüküm gerekçe gösterilerek somu fiil isnadında bulunulması halinde bu durum koruma sağlamayacaktır. Örneğin mağdurun hırsızlık yaparken fail tarafından “hırsız” olarak nitelendirilmesi, akabinde ise bu eylemi sebebiyle mağdurun cezalandırılması halinde bu maddenin korumasından yararlanarak cezaya hükmedilmeyecektir.
Diğer bir durum ise isnat edilen fiilin ispatlanmasında kamu yararı bulunması halidir. Bu durumda mağdurun rızası olup olmadığına bakılmaksızın isnat edilen fiilin ispatı halinde kamuya yararlı bir ortaya çıkıp çıkmayacağı mahkemece tespit edilmelidir. Özelikle kamu görevlisine hakaret suçunda karşılaşılan bu durum, isnat edilen eylemin gerçekliğinin ortaya konulmasında kamu yararının varlığını tespit etmesi halinde isnadın ispat edilebilmesi halinde fail hakkında cezaya hükmolunmaz.
Son durum ise mağdurun isnat edilen fiilin ispat edilmesine rıza göstermesi halidir. Bu durumda mahkeme rıza gösteren mağdurun gerçekleştirdiği iddiası ile hakarete konu olan fiilin tereddüt bırakmayacak şekilde ispat edilmesi halinde fail hakkında cezaya hükmolunmaz.
Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınan hak arama hürriyeti meşru vasıta ve yolların kullanılması suretiyle iddia ve savunmalarını ortaya koyan kişilere özgü bir koruma sağlamıştır.
Bu korumanın ortaya çıkabilmesi için ortaya konan ve hakaret suçuna vücut veren isnadın iddia ve savunma içeriği ile alakalı olması, gerçek ve somut vakıalara dayanması gerekmektedir. Kişi bakımından ise isnadın yönelen kişinin söz konusu dava, şikayet, savunma vb. ile bağlantısının bulunması gerekir.
Hakaret ve kasten yaralama dışında, haksız, tahrik etmeye elverişli ve doğrudan hakaret suçunun failine yönelen eylemin var olması gerekir. Bu halde mahkemenin takdirine göre cezada indirime gidilmesi veya cezaya hükmedilmemesi mümkündür.
Hakaret ve kasten yaralama dışında, haksız, tahrik etmeye elverişli ve doğrudan hakaret suçunun failine yönelen eylemin var olması gerekir. Bu halde mahkemenin takdirine göre cezada indirime gidilmesi veya cezaya hükmedilmemesi mümkündür.
Kasten yaralama eyleminin failine, kasten yaralama eylemi sebebiyle hakaret eden kişi hakkında cezaya hükmolunmaz.
Yukarıda yer alan hakaret suçu tanımına uygun olarak gerçekleşen hakarete karşı nedensellik bağı kopmaksızın tepki olarak hakaret edilmesi halinde faillerin ikisi hakkında da ceza indirimine gidilebileceği gibi, cezalandırılmamaları yönünde de karar verilmesi mümkündür. Başka bir değişle kendisine yönelen hakarete karşı hakaret eden kimse hakkında ceza indirimine gidilebileceği gibi ceza verilmekten vazgeçilebilir.
Hakaret suçu, kamu görevlisine hakaret suçuna ilişkin özgü düzenleme hariç olmak üzere soruşturulması ve kovuşturma aşaması şikâyete tabidir. Başka bir değişle mağdurun şikâyeti olmaksızın yargılama işlemi yapılamaz.
Mağdurun şikâyeti olmasa da kamu görevlisine hakaret suçunda soruşturma ve kovuşturma işlemleri resen yürütülür.
Mağdur şikâyet etmeden hayatını kaybetmesi halinde, ikinci dereceye kadar altsoy ve üstsoyu, eşi ve kardeşleri tarafından şikâyet hakkı kullanılabilir.
Hakaret suçunda görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi’dir. Her suç tipinin işleniş biçimi gözetilerek yetkili mahkeme tayini değişmektedir. Kural olarak hakaret suçunun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir. Bununla birlikte mağdurun hakareti öğrendiği yer mahkemesinin de yetkili olduğu durumlar ortaya çıkabilmektedir.
CMK’nın 253. maddesi düzenlemesinden hareketle, hakaret suçunun soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı olması sebebiyle uzlaşma kapsamındadır. Kamu görevlisine hakaret suçu ise soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlı olmadığı için uzlaşma kapsamı dışında kalmaktadır.